24 Mart 2011 Perşembe

Namazda Adab


Namazda Adab

"Namazı dos doğru kılarlar."(Bakara Sûresi 3)

Bedenî ibadet ve taatlerden namazın tahsisi, namazın bütün hasenata fihrist ve örnek olduğuna işarettir.
Evet, nasıl ki Fâtiha Kur'ân'a, insan kâinata fihristedir; namaz da hasenata fihristedir. Çünkü namaz; savm, hac, zekât ve sair hakikatleri hâvi olduğu gibi, idrakli ve idraksiz mahlûkatın ihtiyarî ve fıtrî ibadetlerinin nümunelerine de şâmildir.
Meselâ secdede, rükûda, kıyamda olan melâikenin ibadetlerini, hem taş, ağaç ve hayvanların o ibadetlere benzeyen durumlarını andıran bir ibadettir.
Namaz, kul ile Allah arasında yüksek bir nispet ve ulvî bir münasebet ve nezih bir hizmettir ki, her ruhu celb ve cezb etmek namazın şe'nindendir.
Namazın erkânı, Fütuhat-ı Mekkiye'nin şerh ettiği gibi, öyle esrarı hâvidir ki, her vicdanın muhabbetini celb etmek, namazın şe'nindendir.
Namaz, Hâlık-ı Zülcelâl tarafından her yirmi dört saat zarfında tayin edilen vakitlerde manevî huzuruna yapılan bir dâvettir. Bu dâvetin şe'nindendir ki, her kalb, kemâl-i şevk ve iştiyakla icabet etsin ve mi'raçvâri olan o yüksek münâcâta mazhar olsun.
Namaz, kalblerde azamet-i İlâhiyeyi tesbit ve idame ve akılları ona tevcih ettirmekle adalet-i İlâhiyenin kanununa itaat ve nizam-ı Rabbânîye imtisal ettirmek için yegâne İlâhî bir vesiledir. Zaten insan, medenî olduğu cihetle, şahsî ve içtimaî hayatını kurtarmak için, o kanun-u İlâhîye muhtaçtır.
O vesileye müraat etmeyen veya tembellikle namazı terk eden veyahut kıymetini bilmeyen, ne kadar cahil, ne derece hâsir, ne kadar zararlı olduğunu bilâhare anlar, ama iş işten geçer. (İşaret-ül İ’caz, İman-ı Bilgayb, s.42)

ü  Cemaatle namaz kılacak olan kişinin, kametin tamamlanmasından sonra farz namaz için ayağa kalkması sünnettir.
Hanefi mezhebine göre ise “Hayye ala’s-salah” dendiği zaman ayağa kalkmak sünnettir. (Mehmet Keskin, Şafii İlmihali, syf.160)

ü  Namazda bol elbise giyilmelidir.
Namazın şartlarından birisi de setr-i avrettir. Setr-i avretin tam olarak sağlanabilmesi için elbisenin şeffaf olmaması ve vücud hatlarını belli etmemesi gerekir.

ü  Namaz kılarken giyilen elbiselerin temiz olmasına azami riayet etmek, namazın selameti açısından önem arz etmektedir.
Günlük hayatta insanlar arasına çıkılamayacak türden elbiselerle mümkün mertebe namaza durulmamalıdır.
Namazda müstehab olan mu'tad elbisedir. Yani başkasının yanına da giyilerek çıkılabilen elbisedir. Gecelik ve pijamalar, evde giyilen mu'tad elbiseler olduğuna göre, onunla namaz câiz olur. Fakat evlâ olan pijama ve geceliklerle namaz kılmamaktır. Çünkü temiz olmama ihtimali mevcuttur.
Hz.Ömer(r.a) pislik ve kirden sakınılmayan hizmet elbisesi ile namaz kılmakta olan bir kimseyi görünce ona hitaben: "Seni bâzı kimselere göndersem bu elbise ile gider misin?" diye sormuş; o da, "Hayır" deyince: "Cenâb-ı Hak, kendisi için süslenilmeğe en lâyık olandır." buyurmuştur.
Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerinden Hulusi ağabey bu hususta şu hatırayı nakleder: “Hz. Üstad temizliğe çok dikkat ederdi. Her zaman, bilhassa Barla da iken üst üste iki çorap giyerdi. Namaza duracağı esnada üstteki çorabı çıkarır öyle namaza dururdu.”

ü  Namaz kılarken; kıyamda, secde yerine; rükû`da ayakların üzerine; secdede burnun ucuna; oturuşlarda ellerine ve selâm verirken de sağ ve sol omuz başlarına bakılmalıdır.

ü  Namazda iken esneme, öksürük ve geğirme gibi davranışları mümkün mertebe gidermeye çalışmalıdır.
Namazda esnerken ağzını tutmak adaptandır. Ağzını tutmak, dişleri dudakları arasında sıkmakla olur. Bu şekilde esnemeyi engellemek mümkün değilse kıyamda sağ elin tersini, sair rükünlerde de sol elini ağzına koyarak esnemeyi gizlemeğe çalışır.
Bir Hadîs-i şerîfte: "Cenâb-ı Hak aksırmayı sever, esnemeyi ise kerih görür. Esneyen kimse elinden geldiğince ona mâni olmaya çalışsın, hah hah diye ses çıkarmasın, Elini ağzına koysun." buyurulmuştur. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, XII, 165)

ü  Namazda, bedeni ve elbisesiyle oynamak(etek toplamak, eşarp düzeltmek, pantolonu çekmek gibi), parmakları çıtlatmak ve Serinlemek maksadıyla eliyle yelpazelenmek gibi hareketler mekruhtur.
Namazın kemâli, ruhen ve bedenen huşû' ve sükûnet bulmak ve dünyevî işlerden kalben alâkayı kesmek ile olduğundan bu gibi işler mekruh görülmüştür.
Hadîs-i şerîf'te de: "Allah Teâlâ sizin namazda oynamanızı hoş görmez" buyurulmuştur.

ü  Tembellik eseri yanında takke taşımayı bir külfet sayarak veya başını örtmeyi ehemmiyetsiz görerek başı açık namaz kılmak mekruhtur. Takke takıp, Sarık sararak Namaz kılmak, fazileti bol sünnetlerdendir.
Hz.Rükâne(r.a) Peygamber Efendimizin(s.a.v) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Takke üzerine sarık sarmak, müşriklerle aramızdaki farktır. Onu saran kimseye, her dolaması için, bir nur ihsan olur." (Ramuz, c.1/223-15)
Başka bir hadislerinde Resûlullah(s.a.v): "Sarık sarın da hilminiz(vakarınız) ziyadeleşsin!" buyurdular. (Mecma'uz-Zevâid, 5/19)
Hz. Peygamber(s.a.v) Abdurrahman bin Avf’in başına sarığını sardı ve arka tarafından dört parmak miktarında sarkıtıverdi ve: "İşte sarığını böylece sar. Çünkü böyle yapmak, daha açık ve daha güzeldir." (Ebu Dâvud, Libâs 24)
Allah'ın Resulü(s.a.v) şöyle buyurmaktadır: "Sarıkla kılınan iki rekât namaz, sarıksız olarak kılınan yetmiş rekâttan daha hayırlıdır" (Deylemi, Taç c.1 s.169)

ü  Cemaatle namaz kılarken safları sık ve düzgün tutmak, namazın tamam olmasını sağlayan hususlardandır.
İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Saflarınızı düz tutunuz. Omuzları bir hizaya getiriniz. Aralıkları kapayınız. Saf düzeni için elinizden tutup çeken kardeşlerinize yumuşak davranınız. Şeytanın girebileceği boşluklar bırakmayınız. Allah, safları bitişik tutanların gönlünü hoş eder. Safları bitişik tutmayanlara Allah nimetlerini lutfetmez.” (Ebû Dâvûd, Salât 93-98)
Başka bir hadislerinde ise Efendimiz(s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Saflarınızı doğru tutun ki, kalplerinize nifak girmesin.” (İbni Mace, Müslim ve Nesai)

ü  Cemaatle Namaza dururken, öncelikle en ön safları doldurmak gerekir, yaşlılar var diye arka saflarda durmamalıdır. Birinci safa sıkışma imkânı varken, ikinci safta durmak mekruhtur.
Hz.Peygamber(s.a.v) buyurdular ki: “En hayırlı saf ilk saftır. İlk safın fazileti bilinseydi, oraya geçmek için kur’a çekilirdi. Allah ve melekler ilk safta namaz kılanlara, salât ve selam eder.” (Buhârî, Ezân 9; Müslim, Salât 129)

ü  Namazda Huşu; aslı kalp'te, tezahürü beden de olmak üzere ikisini de içinde bulundurur.
Kalbe ait tarafı, Rabbin azamet ve celâli karşısında kendi küçüklüğünü göstererek nefsi, Hakk'ın emrine baş eğdirip söz dinlettirecek ve Allahtan başka bir şeye yönelmeyecek şekilde kalbin son derece bir saygı hissi duymasıdır.
Beden ile ilgili yönü de, vücut urganlarında bu duygunun belirlenmesiyle bir sakinlik ve sükûnet meydana gelmesi, gözlerin önüne, secde yerine bakıp, sağa sola, şuna buna iltifat etmemesidir.
İçinde huşuyu barındıran namaz, Kur’an’da, kurtuluşun anahtarı olarak gösterilmiştir. “Namaz huşu sahiplerinin dışındakilere ağır gelir.” (Bakara, 2/45) mealindeki ayette huşu, namazın çekirdeği olarak gösterilmiştir.
“Muhakkak ki, iman edenler kurtulmuştur. Onlar öyle kimselerdir ki, namazlarını huşu ile kılarlar” (Mü’minun, 23/1-2) mealindeki ayette ise huşu namazın bir meyvesi olarak gösterilmiştir.
Bayram Yüksel ağabey hatıratında mevzu ile ilgili olarak Bediüzzaman hazretlerinden şu hatırayı nakletmiştir: “Üstadımız namazı çok huşu içinde kılardı. Sureleri okurken tane tane okurdu. Namaza dururken tam huzura vardığında, niyet ederken, “Allah u Ekber” dediği zaman bizler arkasında korkardık. Mübalağa olmasın, ahşap bina sarsılırdı.” (Son Şahitler, c.3, syf.31)


ü  Namaz kılarken sallanmayı, başını ve gözünü emredilen sınırların dışına çevirmeyi; Efendimiz(s.a.v) men etmiş; bu tür hareketlerin namazın sıhhatine engel olacağını belirtmiştir.
Ümmü Ruman(r.anha) demiştir ki; Namaz kılarken sallanıyordum. Ebû Bekir (r.a) gördü, beni öyle bir azarladı ki, az daha namazdan çıkacaktım. Sonra da dedi ki: Resulullah'ı dinledim, şöyle buyuruyordu: “Herhangi biriniz namaza durduğunda her tarafı sakin olsun, yahudiler gibi sallanmasın. Zira namazda azaların sükûneti namazın tamamındandır.” (Alusî, Tefsir, XVIII, 3)
Hz. Peygamber(s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kul, namazda sağa sola dönmedikçe Allah o kula rahmetini yöneltir. Kul, sağa sola döndüğünde Allah rahmetini ondan başka yere çevirir.” (Ebu Dâvud 909)
Başka bir hadislerinde ise Efendimiz(s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Namazda sağa sola bakmak, şeytanın kulun namazından çaldığı şeydir.” (Buhari 718)
Diğer bir hadislerinde ise Hz.Peygamber(s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Bazı kimselere ne oluyor ki namazda gözlerini göğe kaldırıyorlar? Ya onlar bundan vazgeçerler veya gözleri kör olur.” (Buharî 717; Müslim 428-429)

ü  Büyük camilerde ayaklar ile secde yeri arasından; küçük camilerde ise ayaklar ile kıble duvarı arasından geçmek; namaz kılanın namazının sıhhatine engel olmamakla birlikte, belirlenen sınırları aşıp namaz kılanın önünden geçen kişi için ehemmiyetli günahlardan sayılmıştır.
Peygamber efendimiz(s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde buyurdular ki; “Namaz kılanın önünden geçmenin günahını bilen, geçmeyip yüz yıl durmayı tercih eder.” (İbn-i Mace)
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm namaz kılarken, hırçın bir çocuk, namazını kat'edip geçtiğinden, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm demiş. Ondan sonra çocuk daha yürümemiş öyle kalmış, hırçınlığının cezasını bulmuş. (Mektubat, 19.Mektub)

ü  Uyuklayarak namaz kılmak, namazın mekruhlarından sayılmıştır. Zira İnsan bu durumdayken kıraati doğru yapıp yapmadığından emin olamaz.
Hz.Peygamber(s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Biriniz namaz kılarken uyuklarsa, uykusu dağılıncaya kadar yatsın. Zira uyuklayarak namaz kılarsa; istiğfar edeyim derken belki kendine söver.” (Buhari, 609; Müslim, 786)

ü  Yemeğin hazır bulunduğu bir vakitte namaz kılmak ve tuvalet ihtiyacı olduğu halde namaz kılmak mekruhtur. Çünkü bu durumdayken namaz hakkıyla eda edilemez.
Peygamber Efendimiz(s.a.v) şöyle buyurmuşlardır: “Yemek hazırken veya büyük ya da küçük abdest sıkıştırır vaziyetteyken namaz olmaz.” (Müslim, 560)
Peygamber Efendimiz(s.a.v) şöyle buyurmuşlardır: “Birinizin önüne akşam yemeği getirildiğinde, namaz için kamet geti­rilmiş olsa da önce yemeğini yesin, acele etmesin. Yemeğini bitirdik­ten sonra kalkıp namazını kılsın.(Buhari, 642; Müslim, 559)

ü  Dişlerin temizlenmesi için kullanılan sivâk veya misvağın İslâmda taabbudi bir yönü de vardır.
Hanefîlere göre, misvakla dişleri temizlemede abdestin, Şâfiîlere göre ise namazın sünnetlerindendir.
 Böylece her gün düzenli bir şekilde her abdest alındığında veya her namaz vaktinde, namazdan önce dişlerin de temizlenmesi amaçlanmıştır.
Hz.Âişe`den(r.a) nakledildiğine göre, Rasûlullah(s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Misvak kullanarak kılınan namazın, misvaksız namaza üstünlüğü yetmiş kattır." (Ahmet b.Hanbel, Müsned, 6/272)
Başka bir hadiste Peygamberimiz(s.a.v); "Eğer ümmetime ağır gelmeyecek olsaydı, onlara her namazda misvak kullanmalarını emrederdim" buyurmuştur. (Buhari, Cuma 8)

Namazın Vaktin Evvelinde Kılınması
ü  Namazı vaktinde kılmanın ne derece tükenmez uhrevi bir sermaye olduğu anlaşılıyor ki, her namaz vaktinde âlem-i İslam denilen muazzam camide yüz milyondan fazla cemaat-i Kübra namaz kılıyor. O cemaate dua ediyor. Bizi doğru yola hidayet eyle diyor. Her biri umum cemaate hem şefaatçi, hem duacı oluyor.
O vakit namaza iştirak etmeyen hissesini alamaz. Kaynayan mîrî ve askeri kazanına karavanasını götürmeyen, tayinatını alamadığı gibi, Belki cemaat-i kübranın manevi matbahında kaynayan erzakını alamaz. Belki namaza iştirak ile o cemaatin ordusuna iştirak etmiş olmakla ve dualarına âmin demek olan namazı vaktinde kılmakla olabilir.”
Peygamber Efendimiz(s.a.v), Allah’ı en çok razı eden amelin vaktin evvelinde kılınan namaz olduğunu müteaddit hadislerinde ifade etmişlerdir:
“Namaz vakti nerede girerse hemen kıl. Çünkü fazilet vaktin evvelindedir.”
“Namazın ilk vakti Allah’ın rahmetine vesile olur, son vakti ise Allah’ın afvına vabestedir.”
"İnsanlar ilk safın sevabını bilselerdi, ön safta durabilmek için kura çekmekten başka yol bulamazlardı. Namazı ilk vaktinde kılmanın sevabını bilselerdi bunun için yarışırlardı. Yatsı namazı ile sabah namazının faziletini bilselerdi, emekleyerek de olsa bu namazları cemaatle kılmaya gelirlerdi." (Buhârî, Ezân 9, 32; Müslim, Salât 129, 131)

ü  Talebelerinin dilinden, Asrımızın büyük islam âlimi Bediüzzamandan hazretlerinden mevzu ile alakalı birkaç hatıra nakledelim:
Abdurrahman Akgül ağabey, mevzu ile ilgili hatırasını şöyle anlatır: Son mahkeme sırasında, akşam namazının vakti girdi. Bediüzzaman ayağa kalkarak “Ben namaz kılacağım. Biz buraya namazın hukukunu müdafaa etmek için geldik” dedi. Hâkim : “Kaza edersin” diye cevap verdi. O da “kaza olmaz, ben namaz kılacağım” diye ısrar etti ve yürüdü. Sonra savcı bana işaret etti. Ben koluna girdim, kalem de namazını kıldı. (Son Şahitler 3.Cild s. 143)
Bayram Yüksel ağabey de bu konudaki hatırasını şöyle anlatır: Üstad namaz vaktine çok dikkat ederdi. Namazı vaktinde kılardı. Mesela: Isparta’dan çıktığımızda Emirdağı’na beş dakika sonra varacak olsak bile Üstadımız kış, fırtına bile olsa beklemez, hemen namazını vaktinde kılardı. (Son Şahitler 3.Cild s.31)


Namazın Cemaatle Kılınması
ü  Âlem-i İslâmiyetin en acip harbi olan Bedir Harbinde, namaz vaktinde cemaatten hissesiz kalmamak için, düşmanın hücumuyla beraber mücahidlerin yarısı silâhını bırakıp cemaat hayrına şerik olmak, iki rek'at sonra onlar da hissedar olsun diye Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm bir hadis-i şerifiyle emretmiş olmasıdır.
Madem harpte bu ruhsat var. Ve madem cemaat hayrı da sünnet olduğu halde, o sünnete riayet etmek en büyük bir hadise-i dünyeviyeye tercih edilmiş. Üstad-ı mutlakın böyle bir işaretinden bir nüktecik alarak, biz de ruh ve canımızla ittibâ ediyoruz.
Cemaate devam etmek, Cemaatle Namaz kılmak; kıyamet gününde Allahın gazabının dinmesine sebep olacak ehemmiyetli bir sünnet-i Müekkededir. Aynı zamanda Peygamber Efendimizin(s.a.v) sünnetlerinin en kuvvetlisidir.
Nitekim bir Hadis-i Kudsi de şöyle buyurulmuştur: “Kıyamet gününde kullarıma azap etmek istediğimde, Cemaatle Namaz kılanlar, Kuran okuyanlar, İslam içinde bulunup birbirine sevgi besleyenler, seher vaktinde tövbe ve bağışlanma dileyenleri görünce gazabım diner.”
Resul-i Ekrem efendimiz(s.a.v), cemaatle kılınan namazın tek başına kılınan namazdan 27 derece daha faziletli olduğunu ifade etmiştir. (Buhârî, Ezân 30; Müslim, Mesâcid 42)
Bir başka hadis-i şerifte ise “İki kişide olsa birlikte namaz kılmak yalnız başına kılmaktan efdaldir. Cemaat ne kadar çoğalırsa kılınan namaz Cenab-ı Hak yanında o kadar sevimli olur.” buyurmuşlardır. (Bezzar, Taberâni, Mecma'uz Zevâid)

Namazda Ta’dil-i Erkan
ü  Tadil-i erkân, Namazda rükû, rükûdan sonra ayakta durma, secde ve iki secde arasındaki oturmanın hakkını vererek, her bir rüknünün sükûnet, vakar ve itminan içinde yerine getirilmesi, acelecilik ve çabukluk gösterilmemesi demektir.
Ta'dil-i erkân'a riayet'in ölçüsü, rüknler arasında Sübhânallah diyecek kadar durmaktan ibarettir. Buna göre, meselâ rükûdan doğrulduktan sonra dimdik ayakta durup, en az sübhânallah diyecek kadar beklemek ve daha sonra secdeye gitmek, secdeler arasında da en az sübhânallah diyecek kadar oturmak gerekmektedir.
Bediüzzaman Hazretleri, Bakara suresinde mevzu ile alakalı bir ayetin tefsirini şöyle yapmıştır:
S-  kelimesine bedel, itnablı   nin zikrinde ne hikmet vardır?
C- Namazda lâzım olan ta’dil-i erkân, müdavemet, muhafaza gibi ikamenin ma’nalarını müraat etmeye işârettir. (İşârâtü'l-İ'câz, Bakara Sûresi, Âyet 2)

ü  Lisan-ı hal, lisan-ı kalden daha kuvvetli ve tesirli konuşuyor.
Evet, yirmi-otuzdan ancak bir-ikisi tâdil-i erkân ile namazını kılanlar içinde Risale-i Nur şakirtlerinden kırk ellisi umumen bilâistisna mükemmel namazlarını kılmaları, lisan-ı hal ile ve fiil diliyle öyle bir ders ve irşaddır ki; Nur şakirtleri, ef'alleriyle bu dersi verdikleri gibi, kalblerindeki kuvvetli tahkikî imanlarıyla dahi buradaki ehl-i imanı ehl-i dalâletin evham ve şübehatından kurtarmalarına medar çelikten bir kale hükmüne geçeceğini rahmet ve inayet-i İlâhiyeden ümit ediyoruz. (13.Şua’dan istihraç)
ü  İmam Mâlik, İmam Şâfiî, Ahmed b. Hanbel, İmam Ebû Yûsuf gibi fukahanın çoğunluğu ta'dîl-i erkânın farz olduğu görüşündedirler. Riayet edilmemesi halinde namaz bâtıl olur ve ta'dîl-i erkâna riayet ederek yeniden kılmak gerekir.
Peygamber efendimiz(s.a.v) şöyle buyurdular: “İnsan namazını güzelce kılar, rükû ve secdelerini tam ve itidal üzerine yaparsa namaz ona şöyle der: “Sen beni nasıl koruduysan Allah da seni korusun.” Şayet namazı kötü kılar rükû ve secdelerini eksik ve noksan yaparsa, bu sefer şöyle der: “Sen beni nasıl zayi ettiysen Allah’ta sana öyle yapsın.”
Peygamberimiz(s.a.v) diğer bir hadisinde de Ebu Hureyre‘nin rivayetine göre şöyle sormuştur: “Size namaz hırsızından haber vereyim mi?” Ver ya Resulallah.  “Namaz hırsızı, namazın rükûunu, sücudunu noksan yapan, hakkıyla yerine getirmeyen kimsedir. Böyle bir kimsenin namazı, eski bir elbise gibi büzüştürülür ve yüzüne vurulur.” buyurmuştur. (Bihar, 84/257/55)
Ebû Hureyre’nin(r.a) rivâyetine göre bir gün Hz. Peygamber(s.a.s) mescide girdi. O arada bir adam daha mescide girdi ve namaz kıldı. Sonra Hz. Peygambere gelerek selâm verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Dön ve namazını kıl; çünkü sen namaz kılmadın" buyurdu. (Buhârî, Eymn 15; Tirmizî, Salat 110)
Bir başka hadisinde Hz.Peygamber(s.a.v): “Rükû ve secdeleri tamamlayın” buyurmuştur. (Buharî, Eymân, 3; Müslim, Salât, III; Nesâî, Tatbîk, 16, 60)
Diğer bir rivâyette de "Rükû ve secdelerinizi güzel yapın" (Ahmed b. Hanbel Müsned, II, 234, 319, 505) buyurulmuştur.
Hz. Peygamber(s.a.s) namaz kılarken rükûyu tam yapmayan, secdeye de yatıp kalkan bir adamı görünce: "Şu adam bu hali üzere ölse Muhammed milleti dışında ölmüş olurdu" buyurdu. (Buhârî, Ezan 119; Nesâî, Sehv, 66; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 384)
Ayrıca Hz.Peygamber(s.a.v) ahirette kişinin ilk sorguya çekileceği ibadetin namaz olduğunu haber vermektedir. Eğer namazı düzgün ise felah bulmuş, kurtulmuştur. Eğer namaz konusunda başarısız olmuş ise, hüsrana uğramıştır. (Tirmizî, Salât, 188; Ebû Dâvud, Salât 145; Nesâî, Salât 9, Tahrîm 2; İbn Mâce, İkâme 202)

ü  Hulusi ağabey, Barla Lahikasındaki bir mektubunda Üstad Bediüzzaman Hazretlerinden şu çok önemli tavsiyeleri nakletmiştir:
Ümit ve iman gibi pek âli sermayemiz var. Hoca efendi hazretlerinin âli tavsiyeleri:
Beş vakit namazını tâdil-i erkânla kıl. Yani, başka ibadete gücün yetmez. Namazın nihayetindeki tesbihleri yap. Yani, başka zikri yapamadım diye teessüf etme. Yedi kebâiri terk et. Çünkü sagairi arayacak zamanda değiliz. İttibâ-ı sünnet et. Zira bu zamanda arkasında gidilecek ve harekâtı taklide değer, saf, hâlis ve muhlis bir hâdi-ki, o da seni yine bu yola götürecektir-maalesef bulamayacaksın.
Belki bu yola çıkaracaklar vardır; fakat kömürle elması kim fark edecek? Öyleyse, sen çalış, ondan daha iyi kılavuz bulamazsın. (Barla Lahikası)

Namaz Tesbihatı
ü  Cenab-ı Hakka vâsıl olacak tarikler(yollar) pek çoktur. Bütün hak tarikler Kur'ân'dan alınmıştır. Fakat tarikatlerin bazısı, bazısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor. O tarikler içinde, Kur'ân'dan nebean eden "acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür" tarikidir.
Şu kısa tarikin evrâdı, ittibâ-ı sünnettir; ferâizi işlemek, kebâiri terk etmektir. Ve bilhassa, namazı tâdil-i erkânla kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır.
Namazdan sonraki tesbihatlar tarikat-ı Muhammediyedir(a.s.m) ve Velâyet-i Ahmediyenin(a.s.m) evradıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür.
Nasıl ki, risalete inkılâp eden velâyet-i Ahmediye(a.s.m) bütün velâyetlerin fevkindedir. Öyle de, o velâyetin tarikatı ve o velâyet-i kübranın evrad-ı mahsusası olan namazın akabindeki tesbihat, o derece sair tarikatların ve evradların fevkindedir.
Demek, tesbihat-ı salâtiyenin çok ehemmiyeti var. (Kastamonu Lahikası)

ü  Mustafa Sungur ağabey Hatıratında Namaz Tesbihatıyla alakalı, Bediüzzaman Hazretlerinden şu hatırayı nakletmiştir:
Afyon' da namazdan sonra namaz tesbihatına temasla; “Tesbihatta, ´Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu Ekber' derken kalbi hüşyar bir mü'min o vakitte namaz kılan, tesbihat eden milyonlar mü'minler cemaatı arasına manen girer, onlarla beraber söyler. Hatta daha ileri gitse bütün zaman ve mekânlardaki mü'minlerle beraber olarak, ortada Resûl-i Ekrem(a.s.m) sağında enbiyalar, solunda evliyalar ve bütün mü’minler beraber tesbihat edebilir” demişti.
Yine birgün, “Ben namazdan çıkışta “Esselâmü aleykûm ve rahmetullah” dediğimde, sağımda enbiyaları, sol tarafımda evliyaları niyet ederek öyle selâm veriyorum” demişlerdi.
Evet Üstadımız defaatle, ´Benim hayatım intizamla geçmiştir´ derdi. Evet, Üstadımızın hayatı, hatta her 24 saat günlük hayatı intizamlı idi. Gece ibadeti, teheccüd namazı ve mutlaka seher vaktinde uyanık ve tesbihatta ve duada olması daimî idi. Gece evrad okuduktan sonraki dua zamanı çok ehemmiyetli idi. Herhalde o zamanda bir vakti vardı ki, külliyet kesbedip bütün zerrat-ı kâinat namına tesbih ve tahmid ederdi. Gündüz de; yemeği, risale tashihi ve ziyaretçilerle sohbeti vardı ki, hep intizamlı idi. (Son Şahitler 4.Cild s.15)


ü  Molla Hamid ağabey hatıratında Bediüzzaman Hazretlerinden şu hatırayı nakletmiştir:
Hazretin Arkasında kıldığım namazlardan çok zevk alırdım. Namaza duruşu bir mehabet ve haşyet verirdi insana. Namazdan sonra tesbihat hakkında şu dersi vermişti bize: Namazın sonunda tesbihat, namazın tohumu, çekirdekleri hükmündedir.”
Hazin bir sada ile bizden çok ağır tesbihat yapardı. “Sübhanallah” derken, çok içten ve yavaş bir şekilde duyardık sesini. Çok namaz kılan hocaları görmüşümdür. Fakat böyle hazin ve huşu içinde kılana rastlamadım. “Lailahe illallah” diye tesbihata başladığı zaman, eğer yanında bir tarikat ehli olsa cezbeye gelirdi. Sesi top güllesi gibi tok çıkıyordu. (Son Şahitler 1.Cild s.113)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder