24 Mart 2011 Perşembe

Nezafet (Temizlik)

  
Nezafet (Temizlik)

Muhakkak ki Allah çok tevbe edenleri ve temiz olanları sever. (Bakara Sûresi, 222)

Taharet ve Nezafet kelimeleri dilimizde temizlik mânâsına gelmekle birlikte Taharet, nezafetten daha genel olarak maddî ve manevî temizliği kapsar.
Taharet; Necaset denilen maddi pislik ve Hades denilen ibadetlere mani hükmi kirlilik hallerinden temizlenmek; kalp, ruh ve fikri kötü düşüncelerden arındırmak demektir. Ahlak güzelliğidir.
Temizlik, İslam dininin temeli olmakla birlikte, aynı zamanda imanın yarısı olarak tanımlanmıştır. (Müslim, Tahare 1)
Temizliğe bu kadar önem veren İslâm'ın temeli olarak kabul edilen namazın ilk iki şartı, temizlikle ilgilidir. Birincisi, abdestsizlik ve cünupluktan temizlik olan hadesten taharettir. İkincisi ise, namaz kılınan yerde, elbisede ve vücutta namaza engel olacak herhangi bir pisliğin bulunmaması demek olan necasetten taharettir. (el-Mergînânî, el-Hidâye, I, 43)
Zaten Allah, Kur'an-ı Kerîm'de Hz.Muhammed(s.a.v)'e hitab ederken, temizliği; cihâdı, İslâm'ı tebliğ ve Allah'ın adını zikretmekle beraber anmıştır.
Bu konudaki ayetlerin meâli şöyledir: "Ey örtüye bürünen! Kalk da insanları uyar. Rabbinin büyüklüğünü an. Elbiseni tertemiz tut. Maddi ve manevi kirlerden arın, pis ve murdar olan her şeyden kaçın! " (el-Müddessir, 74/1, 2, 3, 4,5)
Müfessirler, buradaki "Elbiseni tertemiz tut" ilâhî emrini tefsir ederken, şu açıklamada bulunmaktadırlar: "Necasetten iyi korun. Zira taharetsiz namaz sahih olmaz. O, namaz için farz, namaz dışında ise, sünnettir. (el-Beyzâvî, Envârü't-Tenzîl ve Esrârü't-Te'vîl, II, 285)
Peygamber Efendimiz(s.a.v) mevzunun ehemmiyetine binaen müteaddit hadisler nakletmiştir:
·         Allah temizdir, temizleri sever. (Et-Tıbbun Nebevi s.216)
·         İslam dini temizdir. O halde sizde temizleniniz. Çünkü Cennet’e ancak temiz olanlar girebilecektir. (G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 1.cilt)

ü  İslâmiyet, temizliğe büyük önem vermiş, onu bir kısım ibâdetlerin vazgeçilmez şartı, mukaddimesi ve anahtarı yapmıştır. Ayrıca rızkın artmasına da sebeptir.
Bu, insanların dünya ve ahiretleri için faydalı olan ilâhî bir hükümdür: "Allah size sıkıntı vermek istemez; ama sizi tertemiz yapmak ve şükredesiniz diye üzerinize nimetini tamamlamak ister." (el-Mâide, 5/6)
Bir Hadîs-i şerîfte: "Temizliğe devam et ki, rızkına genişlik verilsin..." buyurulmuştur.
Başka bir hadîs-i şerifte Peygamberimiz(s.a.v) şöyle buyurur: "Namazın anahtarı tahâret, yani temizlik, başlangıcı tekbir, tamamlayıcısı da selâm`dır." (İbn Mâce, Tahara 3)

ü  Temizliği, sadece beden temizliğine hasretmek yanlış olur. Beden temizliği kadar, hattâ ondan da önce kalb ve vicdan temizliği, hüsn-ü niyet, ahlâk güzelliği gereklidir.
Nitekim niyeti temiz olmayanın ibâdeti hâlis olmaz, dolayısıyla, Allah katında kabûl görmez. Bu sebeble Müslümanda kalb temizliği ile beden temizliği birleşmeli, her ikisinin de temiz tutulması halinde kâmil bir Müslüman olunacağı bilinmelidir.

ü  Kuddûs ismi, Allah’ın bütün noksanlıklardan münezzeh ve mukaddes olduğunu ders vermekle, bizi temiz bir kul olmaya davet ederken, Kuddûs olan Allah’ın huzuruna selim bir kalb ve temiz bir bedenle çıkılması gerektiğini de ihtar eder.
“Kötü hasletler, bâtıl itikadlar, günahlar, bid’alar; manevî kirlerden olduklarını unutmamalıyız.” (Lem’alar, 30.Lem’a, 1.Nükte)
Bir mü’min, şüphe ve tereddütlerden, bâtıl telakkilerden ve hurafelerden ayıklanmış tertemiz bir itikada; gösterişten, riyâdan ve menfaatten uzak ihlâslı bir ibadete ve her türlü kötü ahlâktan uzak bir ruha sahip olmak için gayret gösterdiği ölçüde bu mukaddes isimden feyiz alır. Bir günah işlediğinde derhal tövbe ederek o lekeyi ruhundan silmeye çalışır.
Kuddûs ismine mazhar olmanın bir yolu da, maddî temizliğe dikkat etmektir.
Buna göre, bir insan maddî temizliğe dikkat ettikçe kâinattaki paklığa ve temizliğe ayak uydurmuş olur, manevî temizliğine hassasiyet gösterdiği ölçüde de meleklere yaklaşır.
Asrımızın büyük islam alimi ve Kur’an-ı Kerimin eşsiz tefsiri Risale-i Nur Külliyatının müellifi Bediüzzaman Said NURSİ Hazretleri, taharet ve nezafet-i şer'iyeye son derece riayet ederdi. Cenab-ı Hakkın İsmi Azam tabir edilen altı büyük isminden birisi olan Kuddüs isminin Tefsirini yaparken, ism-i Kuddûsün cilvesi ve muktezası olan Nezafet(Temizlik) konusunda şunları kaydetmiştir:
Bir insan, bir ayda yıkanmazsa ve küçük odasını süpürmezse çok kirlenir, pislenir. Demek bu saray-ı âlemdeki paklık, sâfilik, nuranîlik, temizlik, mütemadiyen hikmetli bir tanziften, bir dikkatli tathirden ileri geliyor.
Ve eğer o daimî tathir ve süpürmek ve dikkatle bakmak olmasaydı, bir senede bütün hayvanların yüz bin milletleri arzın yüzünde boğulacaklardı.
Ve semâvâtın fezasında tahribe ve mevte mazhar olan kürelerin ve peyklerin, belki yıldızların enkazları, başımızı ve diğer hayvânâtın başlarını, belki küre-i arzın başını, belki dünyamızın başını kıracaklardı, dağlar büyüklüğündeki taşları başımıza yağdıracaklardı. Ve bizi bu vatan-ı dünyevîmizden kaçıracaklardı. Hâlbuki eskiden beri o yukarı âlemlerdeki tahrip ve tamirden, medar-ı ibret olarak, yalnız birkaç semâvî taşlar düşmüşse de, hiç kimsenin başını kırmamış.
Hem zeminin yüzünde her sene mevt ve hayatın değişmeleri ve döğüşmeleri yüzünden, yüz binler hayvânat milletlerinin cenazeleri ve iki yüz bin nebâtâtın taifelerinin enkazları, ber ve bahrin yüzlerini fevkalâde öyle kirleteceklerdi ki, zîşuur, o yüzleri değil sevmek, âşık olmak, belki öyle çirkinlikten nefret edip mevte ve ademe kaçacaklardı.
Bir kuş kolayca kanatlarını ve bir kâtip rahatça sayfalarını temizlediği gibi, bu tayyare-i arzın ve bu tuyur-u semâviyenin kanatları ve bu kitab-ı kâinatın sayfaları da öylece temizleniyor, güzelleşiyor ki, âhiretin hadsiz güzelliğini görmeyen ve imanla düşünmeyen insanlar, dünyanın bu temizliğine, bu güzelliğine âşık olurlar, perestiş ederler.
Demek bu saray-ı âlem ve bu fabrika-i kâinat, ism-i Kuddûs'ün bir cilve-i âzamına mazhardır ki, o tanzif-i kudsîden gelen emirleri, değil yalnız denizlerin âkilü'l-lâhm tanzifatçıları ve karaların kartalları, belki kurtlar ve karıncalar gibi, cenazeleri toplayan sıhhiye memurları dahi dinliyorlar.
Belki o kudsî evâmir-i tanzifiyeyi, bedende cereyan eden kandaki küreyvât-ı hamrâ ve beyzâ dahi dinleyip bedenin hüceyrâtında tanzifat yaptıkları gibi, nefes dahi o kanı tasfiye eder, temizler.
Ve o emri, gözkapakları gözleri temizlemek ve sinekler kanatlarını süpürmek için dinledikleri gibi, koca hava ve bulut dahi dinler. Hava, zeminin sathına, yüzüne konan toz toprak süprüntülere üfler, tanzif eder. Bulut süngeri, zemin bahçesine su serper, toz toprağı yatıştırır.
Sonra, gökyüzünü çok zaman kirletmemek için, çabuk süprüntülerini toplayıp kemâl-i intizamla çekilir, gizlenir. Göğün güzel yüzünü ve gözünü, silinmiş ve süpürülmüş, parıl parıl parlar gösteriyor.
Ve o evâmir-i tanzifiyeyi, yıldızlar, unsurlar, madenler, nebatlar dinledikleri gibi, bütün zerreler dahi dinliyorlar ki, hayret-engiz tahavvülât fırtınaları içinde o zerreler nezafete dikkat ediyorlar. Bir yerde lüzumsuz toplanmıyorlar, kalabalık etmiyorlar. Mülevves olsalar çabuk temizleniyorlar. En temiz ve en nazif ve en parlak ve en pâk vaziyetleri, en güzel, en sâfi, en lâtif suretleri almak için, bir dest-i hikmet tarafından sevk olunuyorlar.
Evet, kâinat sarayını ter temiz tutan bu ulvî, umumî tanzif, elbette ism-i Kuddûsün cilvesi ve muktezasıdır.
Evet, nasıl ki bütün mahlûkatın tesbihatları ism-i Kuddûsa bakar; öyle de, bütün nezafetlerini de Kuddûs ismi ister. Kötü hasletler, bâtıl itikadlar, günahlar, bid'alar mânevî kirlerden olduklarını unutmamalıyız.
Nezafetin bu kudsî intisâbındandır ki;
         Hadîsi, nezafeti îmanın nurundan saymış.
           Âyeti dahi, tahareti muhabbet-i İlâhîyyenin bir medârı göstermiş...
Demek bu fabrikaya bakan Zat, çok iyi bakıyor. Ve bu fabrikanın öyle tanzifçi bir Sahibi var ki, o koca fabrikayı ve o büyük sarayı küçük bir oda gibi süpürtür, temizler, tanzim ve tanzif eder.
Ve o pek büyük fabrikanın büyüklüğü nisbetinde muzahrafatı ve enkazından kalma kirli maddeleri, süprüntüleri bulunmuyor. Belki büyüklüğü nisbetinde temizliğine ve nezafetine dikkat ediliyor.
Ve ism-i Kuddûsün cilve-i âzamından gelen tanzif ve nezafet, bütün kâinatın mevcudatını temizliyor, güzelleştiriyor. Beşerin bulaşık eli karışmamak şartıyla, hiçbir şeyde hakikî nezafetsizlik ve çirkinlik görünmüyor.
Ey israflı, iktisatsız, ey zulümlü, adaletsiz, ey kirli, nezafetsiz, bedbaht insan!
Bütün kâinatın ve bütün mevcudatın düstur-u hareketi olan iktisat ve nezafet ve adaleti yapmadığından, umum mevcudata muhalefetinle, mânen onların nefretlerine ve hiddetlerine mazhar oluyorsun. Neye dayanıyorsun ki, umum mevcudatı zulmünle, mizansızlığınla, israfınla, nezafetsizliğinle kızdırıyorsun?” (Lem’alar, 30.Lem’a, 1.Nükte)

ü  Bediüzzaman hazretleri, Nur külliyatının bir yerinde “Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde…”diye bir beyanda bulunuyor.
Seksen bin zat ifadesi, Hakim ismine mazhar olan Üstad'ın hayatı boyunca başına gelen her hadisede gördüğü ibret levhalarına ve bu manzaralardan istifade ettiği derslere bir teşbih ve kesretten kinayedir. Bu meyanda Bediüzzaman hazretleri sineği, temizlik hususunda kendisine üstad olarak kabul etmiş ve nezafeti ondan ders aldığını belirtmiştir. Makam münasebetiyle bu kısmı buraya dercediyoruz.
“Arkadaş! İnsanın vücudu, bedeni, emvâl-i mîriyeden bir neferin elinde bulunan bir hayvan gibidir. O nefer, o hayvanı beslemeye ve hizmetine mükellef olduğu gibi, insan da o vücudu beslemeye mükelleftir
Aziz kardeşlerim! Burada bana bu sözü söylettiren, nefsimle olan bir münakaşamdır. Şöyle ki: Mehâsiniyle mağrur olan nefsime dedim ki: “Sen birşeye mâlik değilsin, nedir bu gururun?”
Dedi ki: “Madem mâlik değilim, ben de hizmetini görmem.”
Dedim ki: “Yâhu, bu sineğe bak. Gayet küçücük zarif elleriyle kanatlarını, gözlerini siler süpürür. Her işini görür. Sen de lâakal onun kadar vücuduna hizmet etmelisin” diye ikna ettim.
Takdis ederiz o Zâtı ki, bu sineğe nezafeti ilhamen öğretir, bana da üstad yapar. Ben de onunla nefsimi ikna ve ilzam ederim.” (Mesnevi-i Nuriye, Katrenin zeyli)

ü  İbadetlerdeki Temizlik ikiye ayrılır:
1. Hadesten Taharet:
            Hades, Abdestsizlik ve Guslü gerektiren Manevi kirlilik halidir. Namaz kılabilmek için abdest alınır, gerekiyorsa Boy abdesti(Gusül) alınır. Bu durumda Hadesten temizlenmek üç şekilde olmaktadır:
a) Abdest almak
b) Gusletmek (Boy abdesti almak)
c) Abdest ve Gusül alınamadığı zaman Teyemmüm etmek.

2. Necasetten Taharet:
            Necaset, dinen pis sayılan ve gözle görülebilen maddi kirlilik halidir. İdrar ve kan gibi pislik bulaşmış maddeye de “Necis” denir.
Necaset iki kısımdır:
a)  Necaset-i Hafife: Namaza mani olup olmama yönü ile hafif olan pisliklerdir. Eti yenen hayvanların dışkısı ve idrarı ile Eti yenmeyen kuşların dışkıları. Bu pislikler bir organımızın veya elbisemizin dörtte bir kadarına bulaşmışsa namaza durmadan önce temizlenmesi gerekir.
b) Necaset-i Galize: Namaza mani olup olmama yönüyle ağır pisliklerdir. Bunlar da; kan, idrar ve diğer sıvılar, İnsan bedeninden çıkan katı ve sıvı maddeler; kusmuk ve şarap.
Eti yenmeyen hayvanların idrarları, ağızlarının salyaları, tersleri. Eti yenen hayvanlardan tavuk, kaz ve ördeklerin pislikleri, leşlerin her türlüsü ve bütünüyle domuz. Bunlardan temizlenmesi farz olan miktarda şöyle: Katı pislikler yaklaşık 3 gramı bulunca, sıvı olan pislikler de bir insanın avuç içini kaplayacak kadardır. (Şafi-i ilmihali, M.Said Özdemir)   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder