24 Mart 2011 Perşembe

Nafile Namazlar ve Adab


Nafile Namazlar ve Adab

“Evlerinizde Nafile Namaz kılınız. Evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz.” (Müslim 777)

ü  Hem dua bir ubudiyettir. Ubudiyet ise, semerâtı uhreviyedir. Dünyevî maksatlar ise, o nevi dua ve ibadetin vakitleridir. O maksatlar, gayeleri değil.
Meselâ, yağmur namazı ve duası bir ibadettir. Yağmursuzluk, o ibadetin vaktidir. Yoksa, o ibadet ve o dua, yağmuru getirmek için değildir. Eğer sırf o niyetle olsa, o dua, o ibadet hâlis olmadığından kabule lâyık olmaz.
Nasıl ki, güneşin gurubu, akşam namazının vaktidir. Hem güneşin ve ayın tutulmaları, "küsuf ve husuf namazları" denilen iki ibadet-i mahsusanın vakitleridir.
Yani, gece ve gündüzün nuranî âyetlerinin nikaplanmasıyla bir azamet-i İlâhiyeyi ilâna medar olduğundan, Cenâb-ı Hak, ibâdını o vakitte bir nevi ibadete davet eder. Yoksa o namaz, açılması ve ne kadar devam etmesi müneccim hesabıyla muayyen olan ay ve güneşin husuf ve küsuflarının inkişafları için değildir.
Aynı onun gibi, yağmursuzluk dahi, yağmur namazının vaktidir. Ve beliyyelerin istilâsı ve muzır şeylerin tasallutu, bazı duaların evkat-ı mahsusalarıdır ki, insan o vakitlerde aczini anlar; dua ile, niyaz ile Kadîr-i Mutlakın dergâhına iltica eder.
Eğer dua çok edildiği halde beliyyeler def olunmazsa, denilmeyecek ki, "Dua kabul olmadı." Belki denilecek ki, "Duanın vakti kaza olmadı." Eğer Cenâb-ı Hak, fazl ve keremiyle belâyı ref etse, nurun alâ nur, o vakit dua vakti biter, kaza olur.
Demek, dua bir sırr-ı ubudiyettir. Ubudiyet ise, hâlisen livechillâh olmalı. Yalnız aczini izhar edip, dua ile Ona iltica etmeli, rububiyetine karışmamalı. Tedbiri Ona bırakmalı, hikmetine itimad etmeli, rahmetini itham etmemeli. (23.Söz, 5.Nokta)

ü  Evet, hakikat-i halde, âyât-ı beyyinâtın beyanıyla sabit olan budur ki: Bütün mevcudat, herbirisi birer mahsus tesbih ve birer hususî ibadet, birer has secde ettikleri gibi, bütün kâinattan dergâh-ı İlâhiyeye giden, bir duadır:
Ya istidat lisanıyladır; bütün nebâtat ve hayvânâtın duaları gibi ki, herbiri lisan-ı istidadıyla Feyyâz-ı Mutlaktan bir suret talep ediyorlar ve esmâsına bir mazhariyet-i münkeşife istiyorlar.
Veya ihtiyac-ı fıtrî lisanıyladır; bütün zîhayatların, iktidarları dâhilinde olmayan hâcât-ı zaruriyeleri için dualarıdır ki, herbirisi o ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla Cevâd-ı Mutlaktan idame-i hayatları için bir nevi rızık hükmünde bazı metâlibi istiyorlar.
Veya lisan-ı ıztırariyle bir duadır ki; muztar kalan herbir zîruh, kat'î bir iltica ile dua eder, bir hâmî-i meçhulüne iltica eder, belki Rabb-i Rahîmine teveccüh eder.
Bu üç nevi dua, bir mâni olmazsa, daima makbuldür.
Dördüncü nevi ki, en meşhurudur, bizim duamızdır. Bu da iki kısımdır: Biri fiilî ve hâlî, diğeri kalbî ve kàlîdir.
Meselâ, esbaba teşebbüs, bir dua-yı fiilîdir. Esbabın içtimaı, müsebbebi icad etmek için değil, belki lisan-ı hal ile müsebbebi Cenâb-ı Haktan istemek için bir vaziyet-i marziye almaktır. Hattâ çift sürmek, hazine-i rahmet kapısını çalmaktır. Bu nevi dua-yı fiilî, Cevâd-ı Mutlakın isim ve ünvanına müteveccih olduğundan, kabule mazhariyeti ekseriyet-i mutlakadır.
İkinci kısım, lisanla, kalble dua etmektir. Eli yetişmediği bir kısım metâlibi istemektir. Bunun en mühim ciheti, en güzel gayesi, en tatlı meyvesi şudur ki: Dua eden adam anlar ki, Birisi var, onun hâtırât-ı kalbini işitir, herşeye eli yetişir, herbir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına medet eder.
İşte, ey âciz insan ve ey fakir beşer! Dua gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medârı olan bir vesileyi elden bırakma. Ona yapış, âlâ-yı illiyyîn-i insaniyete çık, bir sultan gibi bütün kâinatın dualarını kendi duan içine al, bir abd-i küllî ve bir vekil-i umumî gibi  de “Rabbimiz, ancak Senden yardım dileriz.” (Fâtiha Sûresi, 1:5), kâinatın güzel bir takvimi ol. (23.Söz, 5.Nokta)

ü  Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Sünnet-i Seniyyesinin menbaı üçtür: akvâli, ef'âli, ahvâlidir. Bu üç kısım dahi üç kısımdır: ferâiz, nevâfil, âdât-ı hasenesidir.
Farz ve vâcip kısmında ittibâa mecburiyet var; terkinde azap ve ikab vardır. Herkes ona ittibâa mükelleftir.
Nevâfil kısmında, emr-i istihbâbî ile, yine ehl-i iman mükelleftir; fakat terkinde azap ve ikab yoktur. Fiilinde ve ittibâında azîm sevaplar var. Ve tağyir ve tebdili bid'a ve dalâlettir ve büyük hatadır.
Âdât-ı seniyyesi ve harekât-ı müstahsenesi ise, hikmeten, maslahaten, hayat-ı şahsiye ve nev'iye ve içtimaiye itibarıyla onu taklit ve ittibâ etmek gayet müstahsendir. Çünkü herbir hareket-i âdiyesinde çok menfaat-i hayatiye bulunduğu gibi, mütâbaat etmekle, o âdâb ve âdetler ibadet hükmüne geçer.” (Lem’alar, 13.Lem’a)

ü  Nafile Namazlar:
Farz veya vacib namazlar dışında kalan ve Resûlullah(s.a.s)'ın kıldığına dair rivayet bulunan namazlar demektir.
Nâfile ibadetler, insanı farzları edaya hazırlar. Nâfile ibadetleri ihmal eden farzları da ihmale maruz kalır.
Nafile ibadetler; sünnet olan nâfileler ve mendup olan nafileler olmak üzere ikiye ayrılır;
Sünnet olan nâfile(Sünnet-i Müekkede), Allah elçisinin yapmağa devam ettiği ve ancak nâdir olarak yapmadığı kuvvetli işlerdir. Kimi zaman bu işleri yapmamasının sebebi insanlara farz olmadığını göstermektir.
Bir hadiste bu nitelikteki sünnetler şöyle belirlenmiştir: "Her kim bir gün ve gecede, farz namazlar dışında on iki rekat namaz kılarsa, Allah Teâlâ ona cennette bir ev bina edecektir. Bunlar şu namazlardır: Sabah namazından önce iki rekat, öğleden önce dört rekat, öğleden sonra iki rekat, akşamdan sonra iki rekat ve yatsıdan sonra iki rekat" (Tirmizi, Salât 189; Nesâî, Kıyâmül-Leyl 66; İbn Mâce, İkâme 100)
Mendup olan nâfile(Sünnet-i Gayrı Müekkede) ise, Hz. Peygamber'in bazan yapıp, bazan yapmadığı, kuvvetli olmayan sünnetlerdir.

ü  Sabah namazının farzından önce kılınan iki rek’atlık sünnet:
Bu namaz en kuvvetli bir sünnettir. Hz.Peygamber(s.a.v), sabah namazının iki rekatı gibi başka hiç bir nâfile namaza devam etmemiştir.
Başka bir sünnet kaza edilmezken, sabah namazını kılamayan kişi aynı gün zevalden önce onu kaza ederken, sünnetini de birlikte kılar.
Diğer yandan ikinci rekâtta bile imama yetişebileceğini anlayan kimse önce sünneti kılar, daha sonra imama uyar.
Hz.Peygamber(s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Sizi atlar kovalasa da sabah namazının iki rekât sünnetini terk etmeyin." (Ahmed b. Hanbel, II, 405)
"Sabah namazının iki rekât sünneti, dünyadan ve dünyada bulunan her şeyden daha hayırlıdır." (Müslim, Misâfirîn 96-97; Tirmizî, Salât 190)

ü  Teravih namazı:
Bu namaz erkek ve kadın için müekked sünnettir. Çünkü terâvih namazına hem Hz.Peygamber(s.a.v), hem de ondan sonra raşid halîfeler ve ashab-ı kirâm devam etmişlerdir.
Terâvih namazı tek başına kılınabilir, fakat cemaatle kılınması daha faziletli olup sünnettir. Çünkü Resûlullah(s.a.s), Ramazanın üçüncü, beşinci, yedinci ve yirminci gecelerinde bu namazı mescitte cemaatle kılmıştır. Sonra müminlere farz olur endişesiyle mescide çıkıp kıldırmamıştır.(Zeylaî, a.g.e., II, 152; eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, III, 50 vd.; ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, II, 43).
Terâvih namazı Ramazan ayına mahsus olup, yatsı namazından sonra ve vitirden önce kılınır. Bu namazın gece yarısından veya gecenin üçte birinden sonraya bırakılması müstehaptır.
Terâvih namazının rek’at sayısı yirmi olup bu sayı Hz.Ömer'in uygulamasına dayanır. Çünkü Hz.Ömer(r.a) halîfeliğinin sonuna doğru bu namazı Mescid-i Nebevî'de Devlet başkanı olarak yirmi rekât kıldırmıştır. Bu miktara sahabeden karşı çıkan olmamıştır.
Hz. Peygamber(s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Benden sonra, benim sünnetimden ve raşid halîfelerimin yolundan ayrılmayın" (Ebû Dâvûd, Sünnet 5; Tirmizî, İlim 16; İbn Mâce, Mukaddime 6; Dârimî, Mukaddime 16)

ü  Evvabin namazı:
Evvâbîn, evvâb kelimesinin çoğulu olup, Allah Teâlâ'ya çokça yönelen kişi anlamına gelir. İki ilâ altı rekâta kadar kılınabilir. Bir, iki veya üç selâmla kılmak mümkündür.
Hz. Peygamber, akşam namazından sonra altı rekât namaz kılınan evvâbînden sayılacağını bildirmiş ve arkasından şu ayeti okumuştur: "Eğer siz iyi olursanız, şunu iyi bilin ki Allah kötülükten yüz çevirerek tevbeye yönelenleri(evvâbîn) son derece bağışlayıcıdır" (el-İsrâ,17/25; İbn Kesîr, Tefsîr; İstanbul 1985, V, 64, 65)
Ebu Hureyre’den(r.a) nakledilen bir hadiste, Peygamberimiz(s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Kim akşam namazından sonra aralarında dünyevi kötü bir şey konuşmaksızın altı rekât namaz kılarsa, kıldığı bu altı rekâtlık namaz, onun için on iki senelik ibadete denk kılınır." (Tirmizi, Mevakit 204; Salat 431)    
Ayrıca Peygamberimiz(s.a.v), akşam namazından sonra altı rekât nafile namaz kıldığı ve "Her kim akşam namazından sonra altı rekât nafile namaz kılarsa, denizlerin köpükleri kadar olsa bile günahları affedilir." dediği nakledilmektedir. (Heysemi, Mecmeuz Zevaid, II, 230)

ü  Kuşluk Namazı(Duha Namazı):
Duhâ kelimesi; kuşluk vakti, gün aydınlığı manalarına gelir. Duha namazının vakti, güneş doğup bir miktar yükseldikten sonra başlar(takriben iki saat sonra), istiva(öğle kerahet vaktinin başladığı zaman, yani öğle namazından 30-40 dakika öncesi) zamanına kadar sürer.
Mendub bir namazdır. 2, 4, 8 veya 12 rek`at olarak kılınabilir. Resûl-i Ekrem`in(a.s.m) kılmayı sevdikleri bir namazdı.
Kuşluk namazı ile ilgili Resûl-i Ekrem`den(a.s.m) şu hadîs-i şerîf mervîdir: "Kim kuşluk vaktinde namaz kılmaya devam ederse, günahları denizköpüğü kadar dahi olsa(kul hakkı hâriç) mağfiret olunur." (Tirmizi, Vitr 15)
Ebu Hüreyre'den; Resûlullah(s.a.v) bana üç şeyi tavsiye etti; onları ölünceye kadar bırakmam: “Her aydan üç gün oruç tutmak, duhâ(kuşluk) namazı kılmak, vitir namazı kılıp da uyumak." (Tecrid-i Sarih Tercümesi, IV, 151)
Ebu Zerr ve Ebu 'd-Derdâ(radıyallahu anhümâ) anlatıyor: Resulullah(a.s.m) buyurdular ki: Allah Teâlâ hazretleri dedi ki: “Ey Âdemoğlu! Günün evvelinde benim için dört rek'at namaz kıl, ben de sana günün sonunu garantileyeyim.” (et-Terğip ve't-terhib, c.1 s.464)
Taberânî Mu'cemü'l-Kebir adlı eserinde Ebu'd-Derdâ(r.a) yoluyla Peygamber Efendimizin (s.a.s) şöyle dediğini naklediyor: "Kim iki rekât duhâ namazı kılarsa o kimse gafil kimselerden olmaz. Kim duhâ namazını dört rekât kılarsa Allah'a ibadet eden kimselerden olur. Kim bu namazı altı rekât kılarsa o gün ona duhâ namazı olarak kâfi gelir. Kim yine bu namazı sekiz rekât kılarsa, Allah o kimseyi kendisine itaat eden kimselerden kabul eder. Ve kim ki bu duhâ namazını oniki rekât kılarsa Allah ona Cennet'te bir köşk yapar." (et-Tahtavî, 321)

ü  Teheccüd Namazı:
Yatsı namazından sonra daha uyumadan veya kısa bir uykudan sonra kalkıp kılınacak nâfile namaza "gece namazı(salatül-leyl)" denir. Bir süre uyuduktan sonra, gecenin yarısından imsak vaktine kadar kalkılıp kılınırsa "teheccüd" adını alır.
Teheccüd namazının vaktiyle ilgili olarak gelen rivayetlerde, gecenin ortası veya son kısmının namaz, dua ve istiğfarla ihya edilmesi tavsiye edilmektedir.
İslâmın ilk devirlerinde henüz beş vakit namaz farz kılınmadan önce teheccüd namazı bütün mü’minlerin üzerine farzdı.
Miraç’la birlikte beş vakit namazın farziyeti sâbit olunca, teheccüd namazı ümmet için nâfile bir namaz olarak kalırken, bir Peygamber hassası olması cihetiyle sadece Peygamberimiz(a.s.m) için farziyeti devam etti.
Bu namaz iki rekâttan sekiz rekâta kadar kılınabilir. Yani, imkân nisbetinde iki, dört, altı veya sekiz rekât olarak kılınabilir.
Cenab-ı Hak, mealen bazı ayeti kerimelerde şöyle buyurmuştur:
Onlar, gecelerini Rableri için kıyama durarak ve secdeye kapanarak geçirirler.” (Furkan, 64)
“Şüphesiz ki gece kalkıp ibadet etmek daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir. Çünkü gündüz, seni uzun uzun alıkoyacak işler vardır.” (Müzzemmil, 6-7)
“Gece Teheccüd namazı kılmak için yanları yataklarından uzaklaşır. Korku ve ümid ile Rabblerine dua ederler. Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden de hayra harcarlar. Artık onlar için, yaptıklarına karşılık olarak gözler aydınlatıcı nimetlerden kendilerine neler hazırlandığını kimse bilemez.” (Secde, 16-17)
Hz. Bilal(r.a) anlatıyor: Resulullah(a.s.v) buyudular ki: "Size geceleyin kalkmayı tavsiye ederim. Çünkü o, sizden önce yaşayan Salihlerin âdetidir; Rabbinize yakınlık (vesilesi)dir; günahlardan koruyucudur; kötülüklere kefarettir, bedenden hastalığı kovucudur." (Tirmizî, Deavât 101)
Ebû Hüreyre(r.a), Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivayet etmiştir: “Gecenin üçte ikisi geçip de son sülüsü kaldığında Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ (keyfiyeti bizce meçhul bir halde) her gece dünyanın semasına inerek buyurur ki: Hani bana kim dua eder ki, onun duasına icabet edeyim! Benden kim hacet ister ki, dileğini vereyim! Benden kim mağfiret diler ki, onu mağfiret edeyim!” (Sahihi Buhari, Teravih 590)
Sahih bir hadiste, Peygamberimiz (a.s.v), "Farz namazlardan sonra en faziletli namaz gece namazıdır. Geceyi iki kısma bölersen, son kısmı namaz için en faziletli vakittir. Eğer geceyi üçe bölersen, ortası en faziletli vakittir” (Tecrid-i Sarih Terc. IV, 16) buyurmuşlardır.

ü  Abdest Namazı:
Abdestten veya gusül abdestinden sonra vakit elverişli ise, yaşlık kuruyacak kadar bir süre geçmeden iki rekât namaz kılınması menduptur.
Hadiste şöyle buyrulmuştur: “Her kim abdest alır sonra da kalkıp iki rekât namaz kılarsa ve bu iki rekata kalbiyle yönelirse, o kimseye cennet vacip olur.” (Buhârî, Vüdû 24; Müslim, Tahâre 5, 6,17; Ebû Dâvûd, Tahare 65)

ü  Tahiyyet-ül Mescid Namazı:
Mescide girildiğinde, Mescidin Rabbine selam vermek ve O'nu yüceltmek amacıyla iki rekât namaz kılması sünnettir.
Bir mescide girip de, meşguliyetinden veya vaktin keraheti gibi bir sebebden dolayı Tahiyyatü'l-Mescid namazını kılamayacak olan bir müslümanın: "Sübhanellahi velhamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallahu vallahu ekber" demesi de müstahab görülmüştür.
Hadiste şöyle buyurulur: “Sizden her kim mescide girerse iki rekat namaz kılmadan oturmasın.” (Buhârî, Salât 60, Teheccüd 35; Müslim, Misâfirîn 69, 70; Tirmizî, Salât 118)

ü  İstihare Namazı:
İstihare; bir şeyin hayırlı olanını istemek demektir. İstihare namazı, nasıl hareket edileceği bilinemeyen mübah işlerde, manevi bir işarete nail olmak için kılınan iki rekâtlık bir namazdır. İstihare duasından sonra kıbleye yönelerek yatılır.
Cabir b. Abdullah(r.a) şöyle demiştir: Hz. Peygamber bütün işlerde bize Kuran’dan bir sure öğretir gibi istihareyi öğretir ve şöyle buyururdu: "Sizden biri bir iş yapmak istediği vakit, iki rekât namaz kılsın ve istihare duasını okusun.” (Buhârî, Teheccüd 25)

ü  Tesbih Namazı:
Tesbih namazının belli bir vakti yoktur. Kerahet vakitlerinin dışında her zaman kılınabilir. Bu namazı dört rekat olarak kılmak mümkün olduğu gibi, iki rekatın sonunda selam vermek suretiyle, ayrı ayrı ikişer rekat halinde kılmak da mümkündür. Her rekatta Fatiha ve bir sure okunur. Bu namazda üç yüz kere şu tesbih duası okunur: “Sübhanallahi vel-hamdü Lillahi ve la ilahe illallahü vellahü ekber ve la havle vela kuvvete illa billahil-aliyyil-azim”
Efendimiz(s.a.v), Tesbih namazını her gün, bu olmazsa cuma günü, bu olmazsa ayda veya yılda bir kere, bu da olmazsa ömründe bir defa kılınmasını tavsiye etmiştir.
Hz. Peygamber amcası Abbasa(r.a) kendisini Allah'a yaklaştıracak bir ameli bildirmek için tesbih namazını talim buyurmuş ve eğer bu namazı kılarsa, günahları kum yığınları kadar çok olsa bile Allah'ın bunları mağfiret edeceğini bildirmiştir. (Ebu Davud, Tatavvu 14)

ü  Hacet Namazı:
Dünyevi veya uhrevi bir haceti(isteği), derdi veya sıkıntısı olan kimse abdest alır, yatsı namazından sonra iki, dört veya on iki rekat namaz kılar, sonra Allah Teala'ya senada ve Hz. Peygambere salatü selâmda bulunur, bundan sonra hacet duasını okuyup, isteğinin gerçekleşmesini Yüce Allah'dan ister.
Hacet Duası:La ilahe illallahul-halimül-kerim. Sübhanellahi Rabbil-arşil-azim. El-Hamdü lillahi Rabbil-alemin, nes'elüke mucibati rahmetike ve azaime mağfiretike vel-ganimete min külli birrin ve's-selamete min külli ismin. La teda'li zenben illa gafertehu ve la hemmen illa mezahtehu ve la hacete hiye leke rizan illa kadayteha ya erhamerrahimin .”
Anlamı: "Halîm ve kerîm olan Allah'dan başka ilâh yoktur. Yüce arşın Rabbi olan Allah'ı tesbih ederim. Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Allah'ım! Rahmetini gerektiren şeyleri, kesin affını, her iyiliği elde etmeyi, her günahtan uzak olmayı senden dilerim. Affetmediğin hiç bir günah, feraha çıkarmadığın hiç bir tasa, senin rızana uygun olan hiç bir ihtiyacı da karşılamadan bırakma. Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allahım" (Tirmizî, Vitr 17; İbn Mâce, 189)

ü  Yolculuk Namazı:
Yola çıkarken veya yoldan dönüldüğü zaman iki rekat namaz kılmak ve istiğfâr etmek, salavât-ı şerîfe getirmek, Fâtiha ve yedi âyet-el kürsî okumak menduptur.
Bu namaz, yolculuğa çıkarken işlerini kolaylaştırması ve sağ salim yuvasına kavuşturması için Rab Teâlâ’ya yakarmak, yolculuktan döndükten sonra da yuvasına, eşine, dostuna kavuşturduğu için şükür etmek için kılınır.

ü  Yağmur Duası, Hüsuf ve Küsuf Namazları:
Şiddetli kuraklığın hüküm sürdüğü zamanlarda, yağmur duası yapılabilir. Çünkü Kur'an'da Nûh, Mûsâ ve Hûd peygamberlerin kavimlerine su verilmesi için yaptıkları dualardan söz edilir. (Nûh, 71/10-12;.el Bakara, 2/60)
Ebû Hanîfe'ye göre istiska; dua ve istiğfardan ibarettir. Bu yüzden bu dua özel bir namaz kılmadan ve hutbe okumadan yerine getirilebilir. Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre ise, yağmur duası namazının, ihtiyaç varsa, hazarda veya seferde kılınması menduptur. Yağmur gecikirse bu dua günler boyu tekrarlanır. Çünkü Allah Teâlâ duada ısrarlı olanları sever (bk. el-Kasânî, el-Bedâyi', I, 282)
Küsûf namazı, Güneş tutulduğu zaman, bir beldede cuma namazını kıldıran imam, ezansız ve kametsiz olarak en az iki rekat namaz kıldırır.
Hz. Peygamber güneş tutulduğu zaman iki rekat namaz kıldırmış ve arkasından şöyle buyurmuştur: "Bu olaylar Allah'ın büyüklüğünü gösteren delillerdir. Allah Teâlâ bunlarla kullarını korkutmak istiyor. Bunları gördüğünüz zaman, en son kıldığınız farz namaz gibi namaz kılın." (Buhârî, Küsûf 1,17; Ebû Dâvûd, İstiskâ 4,9)
Husüf namazı ise; Ay tutulduğu zaman müslümanların evlerinde teker teker bir halde ve küsûf namazı gibi gizli veya açıktan iki ya da dört rekat namaz kılmaları menduptur.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder