24 Mart 2011 Perşembe

Yürüyüş Adabı


Yürüyüş Adabı

ü  Yüce dinimiz islam, tamamlanmış ve kıyamete kadar hükmü baki olan bir din olması hasebiyle, insanoğluna hayatın her alanında güzelce yaşama usullerini bildirmiştir.
Efendimiz(s.a.v) bizzat yaşayarak, bilfiil göstererek yürüyüş adabını ümmetine ders vermiştir.
Sevgili Peygamberimiz(s.a.v), Yolda yürürken, sağa sola hiç bakmaz, önüne bakarak yürürdü.
Yürüyüşü gayet vakarlı, ne yavaş, ne de pek süratli idi. Yürürken, göğsünü gere gere dimdik yürümez, hafif öne meyilli, yokuştan aşağı iner gibi bir tavırla yürürlerdi. Köle ve miskinlerle beraber yürürdü.
Cenab-ı Hak yüce kitabımız Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurmuşlardır; “Rahman olan Allahü teâlânın salih kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler.”(Furkan, 63)

ü  İnsan her hal ve hareketlerinde olduğu gibi yürüyüşünde de mütevazı olmalıdır.
Zira Peygamberimizin (s.a.v.) Yürüyüşünden aciz ve tembel olmadığı anlaşılırdı. Aynı zamanda Yürürken, kibirli kibirli, kasıla kasıla yürümez, sağına, soluna salınarak gezmezdi.
Cenab-ı Hak, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurmuşlardır;
“Yeryüzünde büyüklük taslayarak yürüme. Sen ne yeri yarabilir, ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin.”(İsra, 37)
“Gururlanıp insanlardan yüzünü çevirme; yeryüzünde kasılarak yürüme. Çünkü Allah büyüklük taslayan ve övünenleri sevmez.” (Lokman, 18)
“Ne çok yavaş, ne de koşarak, vasat bir şekilde yürü!”(Lokman, 19)

ü  Yolda yürürken, büyük bir zat veya bir âlim ile beraber giden kimse, onun önünden ve solundan değil, sağından ve biraz gerisinden veya birlikte yürür.

ü  İki cihan sevgilisi Efendimiz (s.a.v), Yürürken kuvvetli adımlarla yürürdü. Ayaklarını yerden biraz kaldırıp önlerine hafif eğilerek yürürlerdi. Ayaklarını ses çıkarıp, toz kaldıracak şekilde yere sert vurmazlar; adımlarını uzun ve seri atmakla birlikte, sükûnet ve vakar üzere yürürlerdi.
Yürürken sanki meyilli ve engebeli bir yerden iniyor gibi görünürlerdi. Bir tarafa dönüp baktıklarında bütün vücutlarıyla birlikte dönerlerdi. Rastgele sağa sola bakmazlardı. Yere bakışları göğe bakışlarından daha çoktu. Çoğunlukla göz ucuyla bakarlardı. Ashabıyla birlikte yürürken onları öne geçirir, kendileri arkada yürürlerdi. Yolda karşılaştığı kimselere onlardan önce hemen selam verirdi.
Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: “Peygamber efendimizden daha hızlı yürüyen kimseyi görmedim. Yürürken adeta yeryüzü ayaklarının altında dürülürdü. Bizler arkalarından giderken geri kalmamak için büyük çaba sarf ederdik.” (Et-Tirmizi İmam Ebu İ'sa Muhammed, Şemail-i Şerife, 1. cilt, Hilal Yayınları)

ü  Yürürken, yolda insanlara eziyet ve zarar verebilecek bir şeyi kaldırmak, Sadaka hükmünde bir sünnettir.
Peygamber efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdular: “İnsanın her mafsalı için güneşin doğduğu her günde birer sadaka borcu vardır. İki kimse arasında doğrulukla hükmetme sadakadır, atına binmesi için bir kimseye yardım etmek, yahut yükünü yüklemek sadakadır. İyi ve hoş söz sadakadır, namaza giderken attığın her adım sadakadır. İnsana eziyet veren şeyleri yoldan kaldırmak da sadakadır. (Riyazüs-Salihin, Cilt 1 Çelik Yay.)

ü  Herhangi bir iş için yola çıkan bir şahsın sağına soluna gereksiz yere bakınmasını, aynı zamanda hususi bir şekilde etraftaki hanelerin içlerini gözetlemesini, Efendimiz (s.a.v) şiddetle men etmiştir.
Zira dinimiz özel hayatın mahremiyeti hususunda önemle durmuş ve bu haram olup yasaklanmış fiili şu şekilde tanımlamıştır: Hane halkının iznini almadan gözlerini evin içine diken kimsenin bu kötü davranışı, onların evlerini başlarına yıkan kimsenin yaptığı kötülük gibidir.”
Hz. Ebu Ümame’nin aktardığına göre Peygamberimiz (a.s.m) şöyle buyurdu: “Benim Allah’ın resulü olduğuma şehadet eden kimse; tanışıp, izin alıp selam vermeden bir ev halkının yanına (bir eve) girmesin. Dışarıdan evin içine bakan kimse oraya girmiş sayılır.”
Diğer bir rivayette şu ifadeler vardır: “Hane halkının iznini almadan gözlerini evin içine diken kimse onları yok etmiş gibidir.” (Macmazu’-zevaid, 8/43)

ü  Mahremiyet sınırlarının aşıldığı hali hazır İnsanların hayat-ı içtimaiyesinde, topluluk içinde Yürüme, gezme ve dolaşma konusunda, Hanımların biraz daha duyarlı olması ehemmiyet arz etmekle birlikte, beşerin manevi hayatının selametini intaç eder.
Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de Hz Peygamberin (a.s.m) hanımları nezdinde ümmetinin hanımlarına şöyle buyurur: “Evlerinizde vakar ile oturun Evvelki cahiliyet devri kadınlarının kırıla döküle, süslerini göstere göstere yürüyüşü gibi yürümeyin”(Ahzab, 33)
Bediüzzaman hazretleri, Risale-i Nurdan Lemaat eserinde “Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış; yuvalarına dönmeli diyerek bu veciz ifadesini şöylece açıklamıştır:
Mimsiz medeniyet, taife-i nisâyı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metâı yapmış. Şer'-i İslâm onları
Rahmeten davet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayatı âilede. Temizlik ziynetleri.
Haşmetleri hüsn-ü hulk, lütf-u cemâli ismet, hüsn-ü kemâli şefkat, eğlencesi evlâdı. Bunca esbab-ı ifsat, demir sebat kararı
Lâzımdır, tâ dayansın. Bir meclis-i ihvanda güzel karı girdikçe, riyâ ile rekabet, haset ile hodgâmlık depretir damarları.
Yatmış olan hevesat birden bire uyanır. Taife-i nisâda serbestî inkişafı, sebep olmuş beşerde ahlâk-ı seyyienin birden bire inkişafı.
Şu medenî beşerin hırçınlaşmış ruhunda, şusuretler denilen küçük cenazelerin, mütebessim meyyitlerin rolleri pek azîmdir. Hem müthiştir tesiri.
Haşiye: Nasıl meyyite bir karıya nefsanî nazarla bakmak nefsin dehşetle alçaklığını gösterir. Öyle de, rahmete muhtaç bir biçare meyyitenin güzel tasvirine müştehiyâne bir nazarla bakmak, ruhun hissiyât-ı ulviyesini söndürür.
Memnu heykel, suretler, ya zulm-ü mütehaccir, ya mütecessid riyâ, ya müncemid hevestir. Ya tılsımdır; celb eder o habis ervahları. (Sözler, Lemeât)

ü  Kur'an-ı Kerim, iman edenlerin iffetli, hayâlı ve edep yerlerini koruyan insanlar olduklarını nazara vermiş; mevzunun önemine binaen kadınları ve erkekleri ayrı ayrı zikrederek bütün mü'minlere iffetli olmalarını ve iffetsizlik için bir giriş kapısı sayılan haram nazardan kaçınmalarını emir buyurmuştur.
Bir müslüman yolda gözü kapalı veya başı önünde yürüyecek değildir.
Karşısına gelen kadın ve erkeği de görecektir; ancak gördüğü kimseye tekrar bakınca veya bakışını devam ettirince yasak sınıra adımını atmış olur.
Resûlullah(s.a.v.) Hz. Ali'ye şöyle demiştir: "Ali! Arka arkaya bakma; birinci bakış hakkındır(Mes’uliyetin yoktur), ama ikinci bakışa hakkın yoktur(Mes’ul olursun)." (Tirmizi, K. el-Edeb, 28; Müslim, el-Edeb, 45; Ebû Dâvûd, Nikâh, 43) 
Başka bir hadiste ise Efendimiz(s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Gözler de zinâ eder; onların zinâsı bakıştır." (Buhârî, K. el-İstizân, 12; Müslim, K. el-Kader, 20)
Bediüzzaman hazretleri, mevzunun ehemmiyetine binaen Risale-i Nurun muhtelif yerlerinde bu konuya değinmiş, ahirzamanın nefisleri kendisine mübtela eden bu hastalığını neşrettiği eserleriyle tedavi etmiştir:
Her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtimâiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takva ile ve niyet-i içtinab ile yüzer amel-i sâlih işlenmiş hükmündedir.
Risâle-i Nur şâkirdlerinin bu zamanda en mühim vazifeleri, tahrîbâta ve günahlara karşı takvayı esâs tutup davranmak gerektir.
Hem takva içinde bir nevi amel-i sâlih var. Çünki bir haramın terki vâcibdir. Bir vâcibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva, böyle zamanlarda, binler günahın tehacümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vâcib işlenmiş oluyor. Bu ehemmiyetli nokta niyetle, takva nâmıyla ve günahtan kaçınmak kasdıyla, menfî ibâdetten gelen ehemmiyetli a’mal-i sâlihadır.
Ben birgün sokağa bakarken, o fitnenin tesirli bir nümûnesini hissettim. Gençlere çok acıdım.
Fitne-i âhirzamanın mahiyeti bana göründü ki, o fitnenin en dehşetlisi ve cazibedarı, kadınların yüzsüz yüzünden çıkıyor. İhtiyarı selbedip, pervane gibi sefahet ateşine atıyor. Ve bir dakika hayat-ı dünyeviyeyi, senelerle hayat-ı bâkiyeye tercih ettiriyor.
Risale-i Nur talebelerinden bir genç hâfız, pek çok adamların dedikleri gibi dedi: "Bende unutkanlık hastalığı tezayüd ediyor, ne yapayım?" Dedim: «Mümkün oldukça nâmahreme nazar etme.» Çünki rivayette var. İmam-ı Şafiî'nin (R.A.) dediği gibi: «Haram nazar, nisyan verir.»
Evet ehl-i İslâmda, nazar-ı haram ziyadeleştikçe, hevesat-ı nefsaniye heyecana gelip, vücudunda sû'-i istimalât ile israfa girer. Haftada birkaç def'a gusle mecbur olur. Ondan, tıbben kuvve-i hâfızasına za'f gelir.
Evet bu asırda açık-saçıklık yüzünden, hususan bu memalik-i harrede o sû'-i nazardan sû'-i istimalât, umumî bir unutkanlık hastalığını netice vermeğe başlıyor. Herkes cüz'î, küllî o şekvadadır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder